Актуальные вопросы тюркологических исследований

389 Actual Problems of Turkic Studies Ahmet Haşim Metinlerarasılık bağlamında inceleyeceğimiz ikinci şair modern Türk şii- rinin kurucularından biri olan Ahmet Haşim. Görmek, bir şair için gözle gör- mekten daha fazlasını ifade eder. Söz konusu şiirse, görmek biraz da metafizik bir durumdur. Hasan Akay, ‘Şiir Alâmetleri’ kitabının ‘Şiirde Eski ve Yeni Me- selesi’ başlıklı bölümünde “Remy de Gourmont, ‘Büyük şairler duyanlar değil, görenlerdir’ der. O halde, eserinde –bu anlamda ve bu boyutlarda- yeni bir şey gösteremeyen şair için de, rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Görmeyen şair, neyi gösterececektir? R.M. Rilke, ‘Görmeyi öğreniyorum’ diyordu. Kastettiği şey, bizim de kastettiğimiz şeydir. Bütün mesele, bütün îcat kudreti, bu ‘görme’de, bu ‘görüş’tedir. Bundan sonraki aşama ise, bu ‘görme’nin bambaşka, kendinden öncekilerde rastlanmayan biçimde olması; yeni bir bakış olması; yeni bir ifade, yeni bir edâ tarzı ve üslûp taşıması, kısaca sanatçının kendisini öteki ler arasın- da ‘var’ kılabilme kudretini gösterebilmesidir” [18] diyerek metafizik bir bahis açmış olur. Akay’ın söylediklerini Haşim’in ‘Göl Saatleri’ kitabının başına koyduğu Şeyh Galib’ten esinlendiği âşikâr olan ‘Mukaddime’ başlıklı şiirinden hareketle değer- lendirmekte fayda var: Seyreyledim eşkâl-i hayâtı Ben havz-ı hayâlin sularında, Bir aks-i mülevvendir onunçün Arzın bana ahcâr ü nebâtı [19]. Haşim için asıl gerçeklik ‘hayâl havuzu’nun ona sunduğu gerçekliktir. Ora- daki her şey ‘güzel’ ve anlamlıdır. Algı ile imgenin yer değiştirmesinden ziyade ayrılmazlığıdır söz konusu olan. Hasan Akay’a göre Ahmet Haşim, sıradan insanların “göremediği şey’i, özel bir nazarla, kendi algılayış biçimiyle ve öz bilgisi ile görür ve gösterir . Bu durumda o, insanın âdeta ta içinden bakıyormuş gibidir. Türk şiirinin bu altın gözlü şairi, söz konusu edilen sıradan şeyleri, ‘her günkü hayatı mucize gibi gösteren unsur- lar’ haline çevirmektedir. Nurullah Ataç’ın ifadesiyle, ‘sembolist muharrir gibi bir büyücü’dür o; ‘ruhumuzu çıkaran ve onun yerine kendi zengin ruhunu koyan bir büyücü’. Bu şu demektir: Şair, alelâde bir şey olarak gördüğümüz, alelâde sandı- ğımız ve aldandığımız şeylerdeki olağanüstü ’yü, harikuladeyi görmüş ve bize de göstermiştir ” [20]. Şairin, bilinmeyen ya da görünmeyenle ilişkisi öteden beri birçok incele- meye tabi tutulmuş, bu konuda çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Gaybı kur- calamak sadece İslâm tasavvufunun şaire yüklediği bir mesuliyet değil, ilk filozoflardan modern şairlere kadar birçoklarınca kabul edilen bir düşünce ol- muştur. Octavio Paz ’ın ‘şiir bilinmeyene al atmalı’, Rimbaud ’nun ‘bilinmeyene

RkJQdWJsaXNoZXIy MzQwMDk=