Актуальные вопросы тюркологических исследований

Актуальные вопросы тюркологических исследований 390 ulaşmalı’ ya da Rilke ’nin ‘Görünmez’in arılarıyız’ fragmanlarını bu çerçevede değerlendirebiliriz hiç şüphesiz. Sözünü ettiğim şairlerin ortak özelliği, verili dünya’nın görüntülerini betimlemenin ötesinde bir esoterique anlam arayışı içerisinde olmalarıdır. Burada bir parantez açarak şunu eklememiz gerekiyor sanırım: Hilmi Yavuz , ‘Hâşim ve İslâm’ başlıklı makalesinde bu onuya farklı bir yerden bakmayı tercih eder. Yavuz, ‘Eşkâl-i hayatı havz-ı hayâlin sularında’ seyrederken ve dahi ‘arzın bütün ahcâr ü nebat’ını ‘bir aks-i mülevven’ olarak betimlerken gördüğümüz Hâşim ’i, ‘nukûş-ı sûver-i âlem’e bakarak, onları ‘bir özge temâşâ ile’ seyreden Nâilî ve dolayısıyla Divân şiirinin konseptiyle bü- tünleştirir. Yavuz’a göre, ‘ Nâilî ’de de Hâşim ’de de, Dünya ‘verili’ bir Dünya’dır; -’seyr’e[dilir] veya ‘bak’[ılır]; ‘temâşâ’ ile tasvîr edilir veya ‘aks-i mülevven’ ile temsil edilir.’ Dolayısıyla bu konsept, Dünya’yı tamamlanmış bir Dünya olarak kabul eden İslâmî tahayyül ile örtüşmektedir. Süslemeci metinler ise -ki Nâilî ve Hâşim ’in şiirleri de bu gruba dahildirler- Dünya’yı tamamlamak için değil Dünya üzerinde oynamak için vardırlar [21]. Haşim’in dünyası, Joachim Gasquet ’in ifade ettiği gibi “kendini düşünmek- te olan dev bir Narkissos”un dünyasıdır [22]. Şairi, Rimbaud , Paz ve Rilke ’ye dolayısıyla da modern şiir geleneğine eklemlememize imkân tanıyan bu argü- manlar kanaatimizce Haşim’in, “Seyreyledim eşkâl-i hayâtı/Bir havz-ı hayâlin sularında” mısraları dolayımında “Âyine-i sîm-i havza her dem/Tasvîr olunur- du başka âlem” ya da “Mir’ât-ı cemâl-i şâhid-i gayb/Ol havz-ı celî idi bilâ-rayb” mısralarının şairi Şeyh Gâlib ’e yakın durduğunu göstermektedir. Kanatimizce İbn Arabî ’nin her dem oluşta dediği Dünyâ ile sadece tasvir dolayımında değil tefekkür ve fiiliyat düzleminde de ilgilidir ‘zâtına hoşça bakma’nın imkânlarını arayan Haşim. Ahmet Haşim, bu dünya yönünde ilerleyen bakışı, bu dünyanın içindeki dünyayı, Heidegger’in kullandığı manada varoluşun karanlığını mı aydınlat- maya çalışıyor? Hakikat’i Grekçedeki manasıyla aldığımızda Haşim’in Heideg- ger ile görünür olanın belirsizleştirilmesi ve o belirsizliğin tinselliği bağlamın- da buluştuğunu söylemimiz mümkün. Denilebilir ki Heidegger’in kavramsal açıdan yaptığı fenomenolojik kazıyı Haşim, imgeler dolayımında yapmıştır. Wittgenstein gibi dünyanın ne olduğunun yanında nasıl olduğunun da ceva- bını aramıştır. Nazım Hikmet Nazım Hikmet, bilhassa 1936’dan sonraki dönemde kendi entelektüel ge- leneğine dönüş yapmıştır. ‘Geçmişteki semiyotik pratiği’ temellük ederek hem Batı hem de Doğu şiir geleneğini yeniden üreten Nazım Hikmet, Rubailer ki- tabındaki bir rubaisinde Mevlânâ’nın bir rubaisini değillemek suretiyle şiiri- ni inşa eder. İlginç olan bu olumsuzlamayı yine geleneğin formlarıyla yapıyor

RkJQdWJsaXNoZXIy MzQwMDk=